// Hakkında
Koronavirüs Nedir?
Virüsler kendi kendini çoğaltabilen, en basit organizmalar olarak bilinmektedir. Sadece genetik yapısını taşıyan DNA veya RNA denilen molekülleri çevreleyen bir protein tabakasından ibarettir.
Bazı virüslerde örneğin yeni koronavirüste olduğu gibi zarf adı verilen, onu çevreleyen bir yağ tabakası bulunmaktadır. Bu kadar basit bir organizmanın kendi kendine dışarda çoğalma yeteneği yoktur.
Virüsler zorunlu hücre içi parazitidirler; konak adı verilen, kendilerinin özgün bir şekilde seçtiği hücrenin içerisine girdikleri zaman çoğalma yetenekleri olan mikroorganizmalardır. Bu durumu bilgisayar virüslerine benzetebiliriz.
Bilgisayar virüsleri de çok küçük bir programdır; tek başına bir bilgisayarı işletip, çalıştıramaz. Mutlaka kendini çoğaltabilmek için bilgisayar programı içerisine girip oradaki işletim sistemini kullanarak, kendisinin kopyalarını başka bilgisayarlara göndermeyi hedefler.
Bilgisayar programı nasıl kendini çoğaltıp yayılıyorsa, bu programlara virüs benzetmesi doğadakine benzer bir örnektir.
Virüsler, çok özgül hücreleri seçerler; örneğin yeni koronavirüs, solunum yolu mukozalarını sevdiği için damlacık yoluyla insandan insana bulaşma özelliğindedir. Virüsün, solunum yolu mukozalarına girdiği zaman çoğalıp dokulara zarar vermesi belirli bir süre aldığı için bu süreye kuluçka dönemi denilmektedir.
// Sıkça Sorulanlar
Sıkça Sorulan Sorular
İlk olarak Çin’in Wuhan bölgesinde, 2019 yılı Aralık ayının başında görülüp, bu bölgedeki yetkililer tarafından tanımlandığı için gayri resmi Wuhan koronavirüsü adıyla da bilinen yeni koronavirüs solunum yolu enfeksiyonuna neden olan ve insandan insana geçebilen bulaşıcı bir virüstür.
Delta varyantı, COVID-19’a yol açan virüs olan SARS-CoV-2'nin bir varyantı yani türevi ya da suşudur. Delta varyantı ilk olarak 2020'nin sonlarında Hindistan'da tespit edilmiştir. Aynı zamanda B.1.617.2 soyu olarak da adlandırılan virüse Dünya Sağlık Örgütü yani kısaca DSÖ tarafından 31 Mayıs 2021'de Delta varyantı adı verilmiştir. Delta varyantı, yüksek bulaşıcılığı nedeniyle DSÖ tarafından endişe verici bir varyant olarak tanımlanmaktadır.
COVID-19 virüsünün yapısındaki bazı proteinlerin genlerinde yaşanan değişimler, daha önceki varyantlarda etkili olan antikorlar tarafından şüpheli mutasyonlara yol açmıştır.
Delta Varyantı Nasıl Yayılmıştır?
Delta varyantının Hindistan'ın Şubat 2021'de başlayan ikinci pandemi dalgasından kısmen sorumlu olduğu düşünülmektedir. Daha sonra Fiji, İngiltere ve Güney Afrika'da üçüncü bir dalgaya katkıda bulunduğu gözlemlenmiştir. DSÖ, Temmuz 2021’de bu varyantın Avrupa ve Afrika’daki diğer ülkelerde de benzeri bir etkiye sahip olabileceği konusunda uyarıda bulunmuştur. Delta varyantı aynı senenin Temmuz ayının sonlarına doğru Asya’nın bazı bölgelerinde, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avustralya'da günlük vaka sayılarında da artışa neden olmuştur.
24 Ağustos 2021 itibariyle varyantın 163 ülkeye yayıldığı rapor edilmiş ve DSÖ tarafından bu varyantın diğer Covid-19 varyantlarına göre en yaygın ve baskın tür olduğu bildirilmiştir. Yapılan araştırmalar delta varyantının yayılmaya devam edeceğine işaret etmektedir.
Delta Varyantı Daha Bulaşıcı Mıdır?
Evet. Delta varyantı COVID-19’un orijinal suşundan ve diğer varyantlardan daha bulaşıcıdır, Araştırmalarda Delta varyantı ile enfekte olmuş bireylerin solunum yollarında virüs yükünün orijinal Wuhan suşu ile enfekte olanlara göre daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Bununla birlikte, özellikle insanların konuştuğu kalabalık ortamlardan kaçınmak, sosyal mesafeyi korumak, hijyen kurallarına dikkat etmek ve özellikle maske takmak gibi önlemler Delta varyantına karşı etkili önlemlerdir.
COVID-19 Aşıları Delta Varyantına Karşı Etkili Midir?
DSÖ tarafından onaylanan COVID-19 aşıları delta varyantı da dahil olmak üzere, şu ana kadar izlenen tüm varyantların neden olabileceği ağır hastalık belirtileri ile ölümlerin önlenmesinde oldukça etkili olmaya devam etmektedir. Bu nedenle bireyler ilk fırsatta aşılarını olmalı, iki doz aşı gerektiren aşıları kullanan bireyler ise azami korumaya sahip olmak için her iki dozu da doktorların tavsiyesine uygun bir şekilde yaptırmalıdır.
Aşılar çoğu bireyi hasta olmaktan korur, ancak hiçbir aşı yüzde 100 etkili değildir. Çok nadir vakalarda aşılanmış bireylere de COVID-19 bulaşabilir, ancak aşılanan bireylerde hastalığın belirtileri daha hafif görülür. Bu nedenle COVID-19 aşısı olan kişilerin de, aşının yanı sıra ek önlemler alması önerilir. Aşılarını tam olmuş bireyler de, eğer COVID-19 belirtileri gösteriyorlarsa, test yapılmasının gerekip gerekmediği konusunda doktorları ile iletişime geçmelidir.
Aşılanmamış kişiler en büyük endişe kaynağını oluşturmaya devam etmektedir. En fazla bulaşma riski, virüsü bulaştırma olasılığı yüksek kişilerin aşılanmamış olmasıdır. Semptomatik enfeksiyonları olan tam aşılı kişiler de dahil olmak üzere, delta varyantı ile enfekte olan kişiler virüsü başkalarına bulaştırabilir. Yapılan araştırmalar COVID-19'un neden olduğu hastaneye yatış ve ölümlerin yüzde 97 gibi büyük çoğunluğu aşılanmamış kişilerde olduğunu göstermektedir. Bunun anlamı aşılanmamış her 30 birey için sadece bir aşılanmış bireyin COVID-19 enfeksiyonuna bağlı sorunlar nedeniyle hastaneye yatacak kadar ağır belirtiler göstermesidir.
Tıp uzmanları, asemptomatik enfeksiyonları olan, yani COVID-19’a yakalanmasına rağmen belirti göstermeyen tam aşılı kişilerin virüsü bulaştırıp bulaştıramayacağına ilişkin verileri değerlendirmeye devam etmektedir.
Delta varyantı ile enfekte olan tam aşılı ve semptomatik kişilerin virüsü başkalarına yayabildiği görülmüştür. Ancak aşılı bireylerin hastalığı yayma süresinin aşılanmadan hastalanan kişilere göre çok daha kısa sürdüğü gözlemlenmiştir.
Çocukların Delta Varyantına Yakalanma Olasılığı Daha Yüksek Midir?
Delta varyantı özellikle çocukları etkileyen bir yapıda değildir. Enfeksiyon oranları bütün yaş gruplarında artmaktadır. Bununla birlikte, Delta varyantı şu ana kadar gözlemlenen diğer suşulardan daha bulaşıcı olmasından dolayı da, sosyal mesafe kurallarına uymayan ve aşılanmamış bireylere bulaşmaya daha yatkındır.
Delta Varyantına Karşı Nasıl Korunulur?
Öncelikle bireyler yaşadıkları bölgedeki COVID-19 bulaşma düzeyi konusunda güncel bilgileri ve yerel yönergeleri takip etmelidir. Genel olarak, bulaşma oranı bir bölgede ne kadar yüksek olursa, bireylerin kamuya açık ortamlarda virüse potansiyel maruz kalma riski de o kadar yüksek olur.
Bireylerin kendilerini, sevdiklerini ve yaşadıkları toplumu korumak için alabileceği bir takım önlemler arasında en önemlisi aşı olmaktır. DSÖ onaylı COVID-19 aşıları güvenli ve etkilidir. Aşıların yaygınlaşması hem virüsün yayılmasını azaltır hem de daha az bireye bulaşmasına yol açacağı için yeni varyantların ortaya çıkmasını önleyerek salgının daha çabuk ortadan kalkmasını sağlar. Uzmanlar 12 yaş ve üzerindeki herkesin mümkün olan en kısa sürede aşı olmasını önermektedir.
Kalabalık alanlardan kaçınmak ve başkaları ile mesafeyi korumak, bütün kapalı alanları iyi havalandırmak, toplu bulunulan alanlarda maske takmak, temel hijyen kuralları dahilinde elleri düzenli olarak yıkamak veya alkol bazlı el dezenfektanı kullanmak bu hastalığa yakalanma ihtimalini en aza indirebilir.
Delta Plus Varyantı Nedir?
Delta Plus varyantı, virüsün insan hücrelerine girmek için kullandığı proteininde yeni bir mutasyon içerir. Delta varyantı ile yakından bağlantılı olduğu için isimlendirilirken yeni bir harf verilmesi yerine Delta Plus olarak adlandırılmıştır. Yapılan gözlemler sonucunda Delta Plus vakaları diğer Delta vakalarına oranla nispeten düşük sayılarda bulunmuştur.
Mu varyantı, COVID-19 hastalığının gelişmesine yol açan virüs olan SARS-CoV-2'nin bir varyantı yani türevi ya da suşudur. Aynı zamanda VUI-21JUL-1 soyu olarak da isimlendirilen varyant ilk olarak Ocak 2021'de Kolombiya'da tespit edilmiştir. Mu varyantı DSÖ yani Dünya Sağlık Örgütü tarafından 30 Ağustos 2021'de dikkat çekici bir varyant olarak sınıflandırılmıştır. DSÖ bu sınıflandırma sırasında varyantın mevcut aşılara direnç riskini gösteren mutasyonlara sahip olduğunu ve daha fazla araştırma yapılmasının gerekli olduğunu ifade etmiştir.
Mu Varyantı Nasıl Yayılmıştır?
Daha önce Güney Amerika ülkelerinde ve Avrupa’da görülen Mu varyantına Eylül 2021 itibariyle Türkiye’de de az sayıda vakada rastlanmıştır. Eylül ayı itibariyle Mu varyantı 43 farklı ülkede görülmüştür.
Mu Varyantının Mutasyonları Nelerdir?
Bütün virüsler zamanla evrim geçirirler ve mutasyona uğrarlar. Bu mutasyonların çoğu önemsizdir, ancak bazı vakalarda mutasyonlar virüsleri daha öldürücü hale getirebilir ya da tedaviden veya aşılardan kaçınmasını sağlayacak şekilde özelliklerini değiştirebilir.
Yapılan araştırmalar Mu varyantının genomunda saptanan mutasyonların tamamının virüsün insan hücrelerine girmek için kullandığı proteininde yer aldığını göstermiştir. DSÖ yapılan ön araştırmalar sonucunda "Mu varyantının, bağışıklık kaçışının potansiyel özelliklerini gösteren mutasyonların bir grubuna sahip olduğunu" ifade etmiş ve bunların daha fazla araştırma ile teyit edilmesi gerektiğini bildirmiştir.
COVID-19 Aşıları Mu Varyantına Karşı Etkili Midir?
Yürütülen çalışmalar aşılı bireylerden elde edilen serumların Mu varyantına karşı etkinliğini test etmiş ve Mu varyantının aşılanmış bireylerin serumları tarafından etkisiz hale getirildiğini saptamıştır.
Mu Varyantına Karşı Nasıl Korunulur?
DSÖ Mu varyantına karşı COVID-19’a neden olan diğer virüs soylarına karşı alınan önlemlerden farklı önlemlere gerek olmadığını belirtmiştir. Bireylerin yaşadıkları bölgedeki COVID-19 bulaşma düzeyi konusunda güncel bilgileri ve yerel yönergeleri takip etmeleri tavsiye edilir. Genel olarak, bulaşma oranı bir bölgede ne kadar yüksek olursa, bireylerin kamuya açık ortamlarda virüse potansiyel maruz kalma riski de o kadar yüksek olur.
Bireylerin kendilerini, sevdiklerini ve yaşadıkları toplumu korumak için alabileceği önlemler arasında en önemlisi aşı olmaktır. DSÖ onaylı COVID-19 aşıları güvenli ve etkilidir. Aşıların yaygınlaşması hem virüsün yayılmasını azaltır hem de daha az bireye bulaşmasına yol açacağı için yeni varyantların ortaya çıkmasını önleyerek salgının daha çabuk ortadan kalkmasına yol açacaktır. Uzmanlar 12 yaş ve üzerindeki herkesin mümkün olan en kısa sürede aşı olmasını önermektedir.
Kalabalık alanlardan kaçınmak ve başkaları ile mesafeyi korumak, bütün kapalı alanları iyi havalandırmak, Covid-19 vakalarının görüldüğü bölgeler ile fiziksel mesafenin mümkün olmadığı halka açık yerlerde maske takmak ile temel hijyen kuralları dahilinde elleri düzenli olarak sabun ile su veya alkol bazlı el dezenfektanı ile yıkamak bu hastalığa yakalanma ihtimalini en aza indirebilir.
Virüsler dünya üzerinde konaktan konağa geçerek yayılırken mutasyona uğrarlar, yani genetik değişiklikler kazanarak evrimleşirler.
Viral mutasyon terimi kulağa ürkütücü gelse dahi, bu mutasyonların büyük bir bölümü önemsizdir. Bir virüsün yayılma hızı, potansiyel olarak viral bir enfeksiyonun ne kadar şiddetli olabileceği üzerinde kesin bir etkileri olmaz. Bazı durumlarda mutasyonlar virüsü insanlar için daha az bulaşıcı hale getirebilir.
Virüslerin doğal veya aşı kaynaklı bağışıklıktan kaçmak için nasıl değiştiğine dair tıp uzmanlarının sahip olduğu bilgilerin büyük bir kısmı çoğu grip, yani influenza virüsünü gözlemlemekten ve grip aşılarını sürekli güncellemekten gelir. Grip virüsleri antijenik kayma yani küçük ve yavaş gelişen değişiklikler ve antijenik sapma yani ani ve büyük değişiklikler olmak üzere iki ana yolla değişir.
Antijenik Kayma Nedir?
Bir virüs çoğaldıkça, genleri rastgele kopyalama hataları geçirir. Bunlara genetik mutasyonlar adı verilir. Zaman içerisinde bu genetik kopyalama hataları virüsteki diğer değişikliklerin yanı sıra, virüsün yüzey proteinlerinde veya antijenlerinde de değişikliklerin gelişmesine yol açabilir.
Bağışıklık sistemi bir virüsü tanımak ve onunla savaşmak için virüsün antijenlerini kullanır. Bir virüsün uğradığı mutasyonlar sayesinde bağışıklık sisteminden kaçması süreci her zaman hızlı değildir. Örneğin grip virüslerinde genetik mutasyonlar zaman içerisinde birikir ve antijenlerinin sürüklenmesine neden olur - yani mutasyona uğramış virüsün yüzeyi orijinal virüsten farklı görünür. Bu da bağışıklık sisteminin virüsü tanımasını zorlaştırır.
İnfluenza virüsü antijenik kaymaya uğradığında, virüsün eski suşlarına, yani daha önceki soylarına karşı etkili olan aşılar ya da bireyin bağışıklık sistemi tarafından daha önceki grip virüsü enfeksiyonları sürecinde geliştirilmiş önlemler artık yeni ortaya çıkan suşlara karşı etkili olmaz. Birey bu mutasyona uğramış yeni grip virüslerine karşı savunmasız hale gelir.
Antijenik kayma, grip virüsü değiştikçe ayak uydurmak için grip aşısının her yıl güncellenmesinin ana nedenlerinden biridir.
SARS-CoV-2 Virüsü Antijenik Kayma İle Mutasyona Uğrar Mı?
Tıp uzmanları tarafından COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2'nin genetik evrimiyle ilgili yapılan bilimsel gözlemler virüsün diğer RNA virüslerine kıyasla nispeten yavaş mutasyona uğradığını belirlemektedir. Uzmanlar bunun virüste grip dahil olmak üzere diğer RNA virüslerinde görülmeyen RNA kopyalarını “düzeltme” yeteneğinden kaynaklandığını düşünmektedir. Yapılan ölçümler koronavirüsün normal grip virüsüne kıyasla dört kat daha yavaş bir oranda mutasyona uğradığına işaret etmektedir.
SARS-CoV-2 mutasyona uğramasına rağmen, şimdiye kadar antijenik olarak kayma emaresi göstermemiştir. Ancak, COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2’nin koronavirüsler içerisinde yeni keşfedilen bir virüs olduğu göz önüne alınmalı ve her ne kadar virüs hakkında bilgiler her gün artsa dahi halen pek çok bilinmeyen özelliğinin olduğu unutulmamalıdır.
Bu nispeten yavaş seyreden mutasyon oranı CoViD-19 aşı adaylarının şimdilik potansiyel olarak daha az engel ile karşılaşacağı ve daha uzun süre boyunca koruma sağlayacağı anlamına gelmektedir. Ancak aşılanmanın yayılmasının yavaş olması, virüse mutasyona uğraması için daha fazla zaman kazandırmakta ve gelecekte yeni aşıların gerekli olması gibi bir durumun ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Antijenik Sapma Nedir?
Grip virüsleri antijenlerinde ani, büyük bir değişiklik olarak tanımlanan antijenik sapmaya uğrayabilir. Bu antijenik kaymaya kıyasla daha az sıklıkla meydana gelen bir durumdur.
Antijenik sapma iki farklı, ancak birbirine yakın grip virüsü suşunun aynı anda bir konak hücreyi enfekte etmesi ile ortaya çıkar. Tek bir konak hücreyi aynı anda enfekte eden virüsler bazı durumlarda reassortant yani yeniden sınıflandırma adı verilen bir süreç ile çiftleşebilir. Reassortant süreç sırasında iki grip virüsünün genom segmentleri yeni bir grip virüsü suşu oluşturmak için birleşebilir. Bunun sonucunda orijinal suşların bir karışımı olan antijenlere sahip yeni bir virüs alt tipi ortaya çıkar.
Antijenik sapma sonucunda ortaya çıkan yeni virüse karşı insanların birçok vakada ya hiç bağışıklığı yoktur ya da çok az bağışıklığı vardır. Antijenik sapma sonucu ortaya çıkan virüsler, pandemilere neden olma olasılığı en yüksek olan virüs türleridir.
SARS-CoV-2 Virüsü Antijenik Sapma İle Mutasyona Uğrar Mı?
Koronavirüs genomu tek, çok uzun bir RNA parçasından meydana gelir ve segmentli genomları olmadığı için reassortant süreçten faydalanmalarının mümkün olmadığı düşünülmektedir. Bununla birlikte, iki koronavirüs aynı hücreyi enfekte ettiğinde, reassortant süreçten farklı bir yöntem olan ve rekombinasyon adı verilen bir yöntem ile genomlarını yeniden düzenleyebilirler. Rekombinasyon sürecinde iki ebeveyn koronavirüs genomunun parçalarından yeni bir tek RNA genomu birbirine dikilir. Bu süreç yeniden sınıflandırma kadar verimli değildir.
Tıp uzmanları koronavirüslerin doğada sürekli rekombinasyon ile yeniden birleştiğini düşünmektedir. Bu durum gerçekleştiğinde ortaya çıkan virüs yeni bir koronavirüs türü olarak tanımlanır. Yeni bir koronavirüsün oluşumu, grip virüslerinde antijenik sapmadan farklı bir mekanizma ile meydana gelmesine rağmen, bağışıklık sistemi tarafından tanımlanması zor olacağı için benzer şekilde pandemik yayılmaya neden olabilir.
Zoonoz Nedir?
Bazı vakalarda grip virüsleri reassortant süreç ile değil, genellikle kuş veya domuz gribi türlerini enfekte eden bir grip virüsünün insanlara sıçraması ve yayılmaya başlaması ile yani zoonoz süreci sonucunda pandemi haline gelebilir.
Koronavirüsler de grip virüsleri gibi ataları yarasalar, develer veya pangolinler gibi diğer hayvanları enfekte eden koronavirüsler ile zoonoz sürecine girerek yeni koronavirüs suşları geliştirebilir ve pandemilere neden olabilir.
Tıp uzmanları koronavirüslerin salgınlar oluşturmada grip virüsleri gibi davrandığını gözlemlemiştir. Dünyayı etkisi altına alan CoViD-19 salgınının rekombinasyon ve zoonoz süreçlerinden kaynaklanan bir pandemi olduğu belirlenmiştir.
Tıp uzmanları insan koronavirüslerinin mutasyona uğradığını ancak antijenik kayma geçirmediğini belirlemiştir. Bu koronavirüs aşılarının uzun süre boyunca etkinliğini koruyacağı anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, influenza virüslerinin ve koronavirüslerin davranışları arasındaki benzerlikler göz önüne alındığında, SARS-CoV-2'de gelecekte antijenik değişiklikler olasılığına karşı hazırlıklı olmak ve virüse bu fırsatı tanımamak için gerekli önlemleri almak için yeterli neden mevcuttur.
Virüsün insandan insana damlacık yoluyla ve doğrudan temas ile geçebildiği bilinmektedir. Öte yandan öksürük gibi yollarla yüzeylere yayılabilecek solunum damlacıklarının da bir süre bulaşıcılık özelliği taşıdığı gösterilmiştir.
Yeni koronavirüsün tanısı için laboratuvar ortamında test yapılması gereklidir. Koronavirüsün kesin tanısı moleküler testler ile gerçekleştirilir.